"Rüya, gayb âleminden gelen bir haberci; hakikatin gölgesidir. Onu ancak uyanık olanlar anlayabilir."
— Muhyiddin İbn Arabî
Uykuda gördüğümüz her sahne gerçekten birer hayal midir, yoksa başka bir âlemden gelen ilhamî mesajlar mı? Tasavvuf ehline göre rüya; bilinçaltının değil, bilincin ötelerden aldığı bir mesajdır. Özellikle İbn Arabî gibi metafizik derinliği olan isimler için rüya, sıradan bir gece macerası değil; Allah ile kul arasındaki gizli konuşmalardan biridir.
İbn Arabî, 12. yüzyılda Endülüs’te doğmuş ve tüm İslam coğrafyasını gezerek hakikatin peşine düşmüş büyük bir sûfidir. En hacimli eseri olan Fütuhâtü’l-Mekkiyye, hem bir metafizik ansiklopedi hem de kişisel tecrübelerle dolu bir hakikat haritasıdır. Bu eserde yer alan rüya anlatıları, sıradan yorumların çok ötesindedir. Rüyayı sadece “görülen” değil, “gösterilen” olarak kabul eder. Ve bu noktada başlar işaretlerin dili…
İbn Arabî’ye göre bazı rüyalar “vahiy” niteliğinde olmasa da, Allah’ın kuluna doğrudan seslenme biçimidir. Ancak bu sesleniş öyle düz cümlelerle olmaz. Semboller, remizler, çok katmanlı imgeler ve ilhamlarla yüklüdür. Tıpkı Kur’an’da geçen Yusuf kıssasındaki gibi, rüyaların dili; tevile (yoruma) muhtaçtır.
Peki bir rüyayı "ilahi işaret" yapan nedir?
Nefsimiz mi konuşur bize, yoksa Rabbimiz mi?
Her rüya bir hakikati mi işaret eder, yoksa biz mi kendimize yalan söyleriz?
İşte bu soruların cevabını, İbn Arabî’nin rüya anlatılarını ve rüya felsefesini masaya yatırarak birlikte inceleyeceğiz.
İbn Arabî, Fütuhâtü’l-Mekkiyye’de Mekke’de bulunduğu sırada gördüğü ve derin mânâlar çıkardığı birçok rüyasını anlatır. Bunlardan biri, onun metafizik yaklaşımını anlamamız açısından eşsizdir.
Kâbe'nin içinde olduğu bir rüyasında, içeride oturmakta olan kimseleri görür. Fakat bu kimseler sıradan insanlar değildir; her biri birer semboldür. Kimi ilmi temsil eder, kimi kalbi, kimi ise nefsi... İbn Arabî bu rüyasında onlarla konuşur, aralarında dolaşır, hatta bazıları ona sırlar fısıldar. Uyandığında ise gördüğü kişilerin aslında kendi içindeki manevi kuvveler ve yönler olduğunu anlar.
İbn Arabî’ye göre:
“Rüyadaki kişiler gerçek kişiler değil, senin içindeki hakikatlerin simgeleridir. Onlar sana gösterilendir; senin zannettiğin değildir.”
Bu ne demek?
Gördüğümüz rüyadaki “bir adam”, aslında kendi içimizdeki bir hal olabilir. “Karanlık bir sokak”, içimizde bastırdığımız bir korkunun izdüşümüdür. “Kâbe” ise sadece kutsal bir yapı değil, gönül evidir. Kalptir. Ve kalpte gördüğün her şey sana, senden haber verir.
İbn Arabî’ye göre herkes rüya görebilir, ama herkes onu “okuyamaz”. Çünkü rüyalar üçe ayrılır:
İlahi kaynaktan gelen, hakikati haber veren rüyadır.
Rüya görülen şekilde ya da mecazlarla çıkar.
İbn Arabî’ye göre bu rüyalar, kişinin kalbinin safiyetine göre doğrudan ilham şeklinde gelebilir. Tevil (yorum) gerektirse de, mesaj “hak”tan gelmiştir. Bu rüyalar kimi zaman keşif (kashf) niteliği taşır ve gaybdan haber bile verebilir.
Kişinin gündüzden kalan düşünceleri, arzuları, takıntılarıyla şekillenen rüyalardır.
Bu rüyalar, İbn Arabî’nin ifadesiyle nefsin kalbe yansıttığı hayallerdir. Her rüya “ilahi bir sır taşır” diyemeyiz çünkü bazıları sadece içsel kargaşanın izdüşümüdür.
Korku, karmaşa, vesvese ve karışıklık içeren; kişiyi huzursuz eden rüyalardır.
Bunlar ya karabasan gibi baskı kurar, ya da kişiyi yanlış yönlendirmeye çalışır. İbn Arabî, şeytani rüyaların genellikle çelişki, dehşet ve vesvese içerdiğini belirtir. Bu rüyalar net değildir, genellikle karmakarışıktır ve kişi uyanınca huzursuz hisseder.
Bir rüyanın hangi sınıfa girdiğini anlamanın yolu ise “ilm-i ledünnî”ye sahip olmaktan, yani bâtınî bir kavrayışa ulaşmaktan geçer. İbn Arabî, kendi rüyalarını bu içsel bilgiyle yorumlar; sadece sembolü değil, sembolün niyetini de okur.
“Gördüğün şey değil, gösterilen niyettir hakikat olan.”
— İbn Arabî
Bu çağda, içe dönmenin bile "vakit kaybı" sayıldığı bir düzende rüyalar hâlâ hakikate giden bir kapı olabilir mi?
İbn Arabî der ki:
“Rüya, uyanıklığın sırrıdır. Gören uykudadır; görenin kim olduğunu bilen ise uyanık.”
Yani mesele rüya görmek değil, onun senden ne istediğini sezebilmekte.
Belki de sana gelen o garip rüya, “karar verme vakti geldi” mesajıdır.
Belki o sıkışık sokak, yıllardır bastırdığın bir hakikatin ayak sesidir.
Belki de artık susmaman, yola çıkman gerekiyordur.
İbn Arabî’nin dünyasında hiçbir şey tesadüf değildir. Hele ki bir rüya asla boşuna değildir. Çünkü ona göre her rüya bir “fütuhat”tır — bir açılış, bir keşif, bir işaret.
Ve her işaret bir muhatap bekler.
Eğer sen hazırsan, hakikat zaten çoktan sana bir şeyler söylemiştir.