Zaman zaman oluyor ya hani… İçinden bir ses "yap bunu" diyor, öteki diyor "dur bir dakika, bu hiç mantıklı değil." İşte Platon (Eflatun) bu iç ses karmaşasını taa antik çağda çözmüş. Adam haklı. Bize koca bir at arabası benzetmesiyle ruhumuzu anlatmış. Hadi anlatayım hacı, bu araba neyin nesiymiş?
Platon’a göre ruh; bir arabacı ve iki attan oluşan bir düzendir. Kafayı yedirtir gibi geliyor ama adam sistemi oturtmuş. Şöyle:
Biri diyor “keyfine bak hacı, ne olacak?”, öteki diyor “yapma, yanlış bu!”
Arabacı ise orada debeleniyor. İkisini aynı hizaya getirebilirsen, kendinle barışıksın. Ama biri diğerini sürüklerse, ya başını belaya sokarsın ya da kendinden uzaklaşırsın.
Platon’un dediği şu:
“Senin hakikate, iyiliğe, doğruya ulaşman için bu arabayı dengede tutman lazım.”
Yani ne içindeki hayvani arzuları tamamen bastır ne de mantığını sustur. Denge işte, en zor olanı…
Şimdi bu sistem güzel de, 2025 yılında arabacı olmak baya zor. Instagram’da herkes tatilde, siyah at sürekli dürtüyor: “Hadi kalk bir yerlere kaç, senin neyin eksik?”
Beyaz at usulca uyarıyor: “İşin var, borcun var, o kadar sorumluluğun var.”
Arabacı? Zaten kahvesiz ayakta duramıyor.
İçimizde hep bir savaş var. İyiyle kötünün, sabırla arzunun, mantıkla hissin savaşı bu.
Platon 2400 yıl önce yazmış ama hala güncelliğini koruyor.
Belki de mesele, arabayı doğru yola sokmak değil...
Mesele, o yolda kalmaya çalışmak.
Eğer içindeki siyah at fazla kişneme yapıyorsa, beyaz atın dizginini biraz daha sık. Arabacıysan dizginleri elinden bırakma. Herkesin içinde bir kaos var, ama bu kaosla barışmak da senin elinde.
Yani reis... Ruh dediğin şey, iyi yönünle kötü yönünün çekiştiği bir arena. Sen de bu savaşın orta yerinde, elinde kamçıyla ayakta durmaya çalışan bir arabacısın.